Şygryýet melekleri / makalajyklar toplumy — Sennur Sezer
Şygryýet melekleri / makalajyklar toplumy — Sennur Sezer

Türk şahyry, ýazyjy Sennur Sezer (Sennur Fatma Çelik), ýazyjy Adnan Özýalçyneriñ aýaly.
1943-nji ýylyñ 12-nji iýunynda Türkiýäniñ Eskişehir şäherinde dünýä indi. Döwlet demir ýollarynyñ ýöriteleşdirilen başlangyç mekdebinde ikinji synpdan başlan okuwyny Kadyahmet başlangyç mekdebinde tamamlady (1953). Kasympaşa orta mekdebini (1956) tamamlandan soñ Eýýup liseýinde okady we okuwyny Stambulyñ gyzlar gimnaziýazynda dowam etdirdi. Durmuşa çykýança (1967) belli bir wagta çenli Taşkyzak werfinde (tersane) (1976-1977l buhgalterlik etdi. «Varlık» (1964-69) «Arkım» (1976-77) neşirýatlarynda korrektor, ASA Ajans habarlar gullugynda, «Cumhuriyet» gazetinde (1972-74) žurnalist bolup işledi. «Görsel Yayınları» neşirýatynda işläp ýörkä nepaga çykdy. Döredijilik ýoluny garaşsyz ýazyjy hökmünde «Elele», «Hürriyet» gazetleriniñ Ýewropa neşirlerine ýazgylar ýazyp dowam etdirdi. Şol bir wagtyñ özünde «Evrensel» gazetinde-de yzygiderli çykyş etdi.
Şahyra zenan 2015-nji ýylyñ 7-nji oktýabrynda Stambulda aradan çykdy.
Şahyryñ ilkinji «Gije we…» (“Gece ve…”) atly goşgusy «Sanat Dünyası» žurnalynda (iýul, 1958) çykdy. Beýleki goşgulary «Yeni Ufuklar», «Yeditepe», «Türk Dili», «Varlık», «Türkiye Yazıları», «Sanat Emeği», «Cumhuriyet Kitap», «Evrensel Kültür» ýaly birnäçe žurnallarda çap edildi.
1972-1974-nji ýylda makalalary «Cumhuriyet» gazetinde çykdy. Goşgularynda we ýazgylarynda jemgyýetçilik-realistik dünýägaraýşynyñ çäklerinde ýurt hem-dw dünýä möçberli problemalary, şahsyñ çykgynsyzlyklaryny beýan etdi.
Sennur Sezer türk şygryýetiniñ görnükli zenan wekillerinden biri hasaplanýar. Birnäçe edebi duşuşyklarda edebiýatyñ we jemgyýetiñ meselerini orta atýan şahyryñ «Bu suratda kimler bar?» («Bu Resimde Kimler Var») kitaby 1987-nji ýylda Halyl Kojagöz adyndaky şygyr baýragyna, «Keloglan we Köse» kitaby 1990-njy ýylda Sytky Dost adyndaky çagalar edebiýaty baýragynyñ birinji baýrakly ornuna (adamsy Adnan Özýalçyner bilen birlikde), 1998-nji ýylda Pir Soltan Abdal kružoklarynyñ edebiýat baýragyna, «Hapalanan kagyzlar» («Kirlenmiş Kağıtlar» kitaby 2000-nji ýylda Ýunus Nadi şygyr baýragyna mynasyp boldy.
Ol Türkiýäniñ Ýazyjylar sindikatynyñ, PEN ýazyjylar toparynyñ, Edebiýatçylar toparynyñ hem agzasydyr.
Kitaplary: «Gecekondu» (1964), «Yasak» (1966), «Direnç» (1977), «Gerçeğin Masalı» (çocuk şiirleri, 1979), «Sesimi Arıyorum» (1982), «Kimlik Kartı» (ilk üç kitabı, 1983), «Bu Resimde Kimler Var» (1986), «Afiş» (1991), «Direnç Şiirleri» (toplu şiirleri, 1995), «Kirlenmiş Kağıtlar» (2000), «Dilsiz Dengbêj» (2001).
Antologiýa: «Uçuk Seçik Şiirler» (1991), «Motorize Köleler — Emek Öyküleri 3» (Adnan Özyalçıner ile, 2001), «Dokumacının Ölümü — Emek Öyküleri 4» (Adnan Özyalçıner ile, 2001).
Edebiýaty öwreniş boýunça kitaplary: «Şiir Gündemi» (1994), «İstanbul’un Taşı Toprağı Altın» (A.Özyalçıner ile, 1995), «Türk Safosu Mihri Hatun» (1996), «Üç Dinin Başkenti İstanbul» (A. Özyalçıner ile, 2002).
Çagalar kitaby: «Sümüklü Böceğin Masalı» (1989), «Keloğlan ile Köse» (A. Özyalçıner ile, 1989), «Hasır Ören Padişah» (1991), «Pencereden Bakan Çocuk» (1995).
• DİRENÇ DOĞURAN KADINA
Tırnaklarını etine geçir bağırma
Isır kanat dudaklarını parçala
Bırakma yaşamayı bırakma umudu
Daha çok yok sabaha
Yorulur gövdene inen sancılar
Acılar bakır
Beklemeyi bil
Başkaldırır gövden başkaldırır
Susar
Önce öleceğim sanacaksın
Direnmen bitsin diye uğraşacak sancın
Gitgide sıklaşacak kamçılar
Sessiz ağlayacaksın
Unutacaksın başın nerde nerde ayakların
Bin kollu bir boşluk beyninde
Dünyadan uzaksın
Kim duyar sesini haykırsan
Gücünü tüketme
Dayan bir sınav bu
G ü l ü m s e.
• HERGELE ŞİİRLER
Sen ki övünürsün kadınlara egemenliğinle
Söyle
Nedir eldeğmemişlik ve ne zaman biter
Ve neden daha kolay bir fahişeyi şaşırtmak
Yaşlı bir bakireyi hoşnut etmekten
Söyle
Nasıl altedilir eldeğmemişlik
O ulaşılmaz noktada
Yeniden yeniden ürerken
Sen ki övünürsün
Gövden ve sertliğinle
Bir bulutu elegeçirdin mi
Ve gökkuşağını doladın mı beline…
Söyle
Bir kızı nasıl ayırırsın bir anadan
Göğüslerine dokunmadan
Gövdenden kurtulmaktır sevişmek
Düşlerinden sıyrılmak
Yeni bir etle kuşanmak yaşamayı
Ellerini kamaştırır etin
Eğilirsin
Ve bezgin boşalırsın yatağına
Kendine kapalı ırmak
Sen ki övünürsün kadınlara egemenliğinle
Usanmadın mı sarılmaktan gölgene
Söyle.
II
Yanılıyorsunuz sayın şair yanılıyorsunuz
Söz konusu kadınlar olduğunda
Diyelim çok seviyorsunuz, seviliyorsunuz
Sevdalısınız hatta
Yine de tanımıyorsunuz sevdalınızı
— Sizin bildiğiniz bir içbaygınlığı
Sevda değil diyebilirim de
Neyse… —
Bilmiyorsunuz çünkü
Nedir ormanla benzeştiren
Ve ayıran bir kadını
Haklısınız
Adımlayıp yıllar yılı bir sokağı
Taşlarını bilmemek olası
Ama bir kadın
Nasıl çağrıştırır sokakları
Yaklaştıkça uzaklaşan
O koku, renk
Ve gökyüzünü yitirmiş gibi
Başdönmesi
Girdikçe içine, daldıkça, derinleştikçe
Ya da kendine çektikçe
Aldığını kendi kılan
Orman nasıl ayrılır bir kadından
Severken öldürmek kuşkusu
Ve anasını kıskanmak tüm dünyadan
Yüreğinize çarpan
Ah bir kadından doğmasaydınız keşke…
Söyleyin nasıl ayırırsınız bir taşı öteki çakıldan.
• KİRLENMİŞ KAĞITLAR
Bilir misin bekleme salonlarını küçük istasyonların?
Akşam saatleri, uzak İstanbul’a, Ankara’ya,
Dünya’ya birden iner karanlık. Ve üstüne sinmiş is
kokusuyla, hep geç kalırsın artık.
Uykusunu alamamış beden, acımış yağ ve
tanımadığın bir koku ortalıkta. Belli ki çoktan gelip
gitmiş posta. Ve ışık ışık geçen hızlı tren durmaz
bu aralıkta. Geç geldin.
Bir söylentiyle büyütülür herkes: ‘Gündönümü
şenliklerin ateşleri sönmeden geri döner
zemheri. Tipiye karışır erkenci çağla, çiğdem…
Savrulur erik çiçekleri. ‘Boy atamayan ahlat
yineler: ‘Geri döner zemheri…’
Ve tadını kalın kabuklar ardına saklar…
Kadınlar, ki yoklukları farkedilir olsa olsa. Kadınlar,
bir yazma, bir renk, bir devinim… Karıncalar kadar
olağan… Payları karıncalar kadar hayatta.
Göçerler, trenleri tanımadan. Selvisiz ve söğütsüz
bir ıssızda, katar katar gece taşları.
Bekleme salonları. Ucuz tütün, mektup torbası ve
bir öykü: cılız ışığıyla. Susuz ve ışıksız köylerin
kapısı. Dünyayı bir durak sayanlara, örnek:
‘Budur payına düşen. Bekle…’
Ve gökte gecikmiş bir turna katarı.
Bilir misin bekleme salonlarını?
II.
Gül desem gocunur musun, her gördüğüm çiçeğe.
Her dikeni gül saysam… Böyle kıraçlar varmış,
dinledim: Gül diye adlandırırmış her rengi,
Ve gül kokarmış ortalık. Sonra sevdanın
ulaşmadığı kuytularda, karasevda olmuş her
tanışıklık.
Ah, dilini anlamadığım kalabalık…
Suçludur erken açan ve erken geçen çiçek
Rüzgâra sinen koku. Yaban diye adlanır
utangaçlık. Hırsızlık yasak ama yağma helâl.
Kirletilmiş düşler, parçalanmış yürek…
Gülün morardığında menekşe sayıldığı…
Gülün tanınmadığı gerçek…
Ah, sesime sağır yalnızlık…
Güzle ballanacak dikenleri tanı. Dil buran
meyvelerden sakın… Ağuludur terle, kanla
sulanmayan ürün. El değmemiş bahçe,
görülmemiş düş hayretmez.
Ey adım uydurduğum koşu… Yorulmaz aşk…
Yetinmez aşkınlık.
Çeşme: onedio.com Şygryýet melekleri