Hunlardan bize gelip ýeten 1500 ýyllyk saz / ýa-da Mongoliýadan tapylan saz guraly türkmen dutarynyñ atasy bolup bilermi?
Hunlardan bize gelip ýeten 1500 ýyllyk saz / ýa-da Mongoliýadan tapylan saz guraly türkmen dutarynyñ atasy bolup bilermi?
Türk musiki ve kultür tarihinde önemli bu buluşu Mogol arkeologlari gerçekleştirdi. 2008 yilinda bulduklari 1500 yillik sazi once Mogollarin Devekopuzu dedikleri çalgi zannettiler. Ancak bunun Türk sazi oldugunu ve üstýnde runik yaziyla Türkce sözler bulundugunu fark eden Gumilev Avrasya Universitesi Türkoloji ve Altayoloji Araştırmalari Merkezi Müdürü Prof. Dr. Karjavbay Sartkojauli olmuş.
Geçtigimiz yil Ekim ayi sonunda Istanbul’da gerceklesen “Ötuken’den Istanbul’a Türkcenin 1290 Yili” isimli uluslararasi sempozyum gelen degerli hocamiz bunlari bana anlatinca dogrusu çok heyecanlandim.
Bu konuda makaleniz var mi, sazin fotograflari elinizde mi? diye sormaktan kendimi alamadim. Çünku iki senelik bu önemli kultür hadisesinden haberimiz yoktu. Amacim hocamizin makalesini resimleriyle birlikte Türkiye’de yayinlayip Tîrkiye’deki arastirmacilarin haberdar olmasini saglamakti.
Hocamiz ayni zamanda Avrasya Universitesindeki Türk Yazi Tarihi isimli muzenin kurucu müdürüdür. Kendisi orada Orhun Abideleri ve Türk yazi tarihi konusunda muazzam bir muzeyi olusturmuslardir. Muze girişinde de Orhun Abidelerinin bire bir kopyasi granit taştan dikili bulunmaktadir. Kendisi ayrica Prof. Dr. Mirzatay Joldaşbekov ile birlikte Orhun Abideleri Atlasi isimli büyük boy renkli kitabin yazaridir.
Hocamizi ve eşini bir gun Istanbul’un tarihi ve turistik yerlerini gezdirirken ana konumuz bu saz oldu. Mogolistan dogumlu ve Mogolcayi ana dili gibi bilen Sartkojauli bu sazdan samimi oldugu Mogol arkeologlarla ile sohpet esnasinda tesadufen haberdar olmus ve bir çok isrardan son güç bela resim ve bilgileri alabilmiş. Aslinda kendim dili bilimci veya musiki arastirmacisi degilim, ama bu buluntu ile Türk sazinin tarihi ile ilgili bilgilerde onemli degişiklikler yapacagini saniyorum. Türk sazinin kökünü Hititlere baglayanlar, 1500 yil pay biçenler bilgilerini gözden geçireceklerdir. Çünku, Türklerde 1500 yil önce böylesine gelişmiş bir saz ve kuy / ezgi gelenegi varsa, bu gelişkinlige ulaşmak için sazin asirlardir kullanimda olmasi gerekir. Gerçi bu konular uzmanlarin işi, fakat biz burada ilk aklimiza gelenleri acizane belirtmeye çalistik.
Ve bir hafta sonra resimler de geldi. Gerçekten de ortada somut bir durum vardi. Bunu mutlaka Türk bilim alemine ve kamuoyuna kazandirmak gerekliydi. Şimdi bu makaleyi bir dergiye hazirlama çalişmalarimiz bitti. Bir kaç hafta içinde yayinlanmis olacak.
Biz bu yazida makalenin içerigini ve resimleri vermeye calisacagiz.
Türk halklarinin en önemli çalgisi Tark sazinin 1500 yillik en eskisi Mogolistan’da bir magarada bulundu. Sazin Türk kultüru ve musiki tarihi acisindan en önemli yani sapinda runik Türk yazisinin olmasidir. Bu yazida “Hoş bir ezginin sesleri insani mest eder” denilmektedir. Bu da Turklerin en eski devirlerden musikiye verdikleri onemi göstermektedir. V. Yuzyila ait oldugu tahmin edilen sazin gunumuzde Kazak, Karakalpak ve Nogay gibi halklarda hala çalinip söylenen iki telli saz “dombira”ya cok benzemektedir. Mogol arkeologlar bu sazin Mogollara ait oldugunu iddia ederken, biz onun Türk calgisi oldugunu kanitladik.
En eski Türk sazinin bulundugu yer: Altay daglarinin Mogolistan sirtinda uzanan ve Cargalant-Kayirhan olarak adlandirilan kisminda “Omnohon Aman”, yani “On Vadi” isimli yerde bulunan “Nuhen Had”, yani “Magara Tas” denilen bir magarada bulunmuştur.
2008 senesinde ilk defa bu magarayi N.Dandar isimli bir çoban keşfetmiş ve içindeki boynu egri sazi bulmus ve durumdan koy mektebinin ögretmenlerinden C.Enhtor’e haberdar etmišti. Enhtor Ulan Batur’daki Mogolistan Ilimler Akademisi Arkeoloji Enstitusu bu buluntuyu bildirdi.
Bunun uzerine Ts. Torbat’in baskanliginda bir grup arkeolog 25 Haziran 2008 tarihinde magaraya geldiler. Magara taş (GPS) 47º37’433” enlem ve Е 92º27’273” boylamda, deniz seviyesinden 1866 m. yukseklikte bulunmaktadir.
Magaranin 86 x 60 cm boyutlarindaki agzi yuksektedir. Iceriye 95 cm kayarak girilmektedir. Icerisi tek bir oda gibidir. Odanin tabani 130 x 280 cm’dir.
Arkeolojik kazi: Arkeologlar magaraya girmelerinden önce, magarayi ilk bulan N.Dandar topragi kazdigi ve magara içinin ilk durumunda bazi degişiklikler yaptigi anlaşilmiştir. Dandar 35 cm. çapinda ve 15 cm. derinliginde topragi kazmişti. Çikan topraklari magaranin kapi tarafina yigmisti. Magaranin dogu tarafinda duvari kismina dogru iki uzengi ve eyerin bir kenari acikca gorulmekteydi. Duvara dayali duran sazi ise Dandar yerinden almis ve ogretmen Enhtor’e getirip vermisti. Eyerin altindan sadak oklariyla birlikte bulundu. Kazi calismalari sonucunda kafatasi saglam bir insan iskeleti, 20 temren, okun agac saplari, enli eyer, iki Turk uzengisi bulundu.
Mogolistan Ilimler Akademisi Arkeoloji Enstitusu magaradan çikarilan insan iskeletine antropolojik incelemeler yapti. Iskeletin paleoantropolojik analiz bulgulari su şekildedir: Kafatasi oldukca iyi korunmuş bir durumdadir. Kafatasinin sol tarafinin ust kismi bir zamanlar yara almis, fakat sonradan iyileştiginin isaretleri kalmistir. Kafatasindaki yara izi sivri uçlu bir silahla yapilmiş gibidir. Ancak, bu ok yarasi degildir. Yara izinin boyutlari 3,6×2,0 cm’dir. Kafatasinin tepesinde ve alin kisminda kafa derisi bulunmaktadir. Iskeletin yapisi ve kafatasinin eklemleri, disinin ozelliklerinden anlaşildigina göre, bu 20-25 yaşlarinda ve 166, 7 cm boyundaki bir genç erkege aittir.
Saz: Magarada bulunan arkeolojik buluntular içinde bizim en çok ilgimizi ćeken şey saz oldu. Bu saz hakkinda Kazakistan’da 2008 yili sekiz gazetede makale yayinlamiştik. 2008 yilinda Mogolistan’a gittigimizde böyle bir sazin bulundugunu işitince, Magara Tas’ta kazi çalismalari yapan arkeolog Ts. Torbat’i ziyaret ettik. Torbet bize sazi gosterdi. Ancak, sazin fotografini çekmemize, çizimlerini yapmamiza izin vermedi. Onun dusuncesine gore, bu Mogollarin Deve Kopuzu denilen bir milli çalgisiydi. Biz ise bunun Mogollarla ilgisi olmadigini, bunun Türk halklarina ait bir saz oldugunu ve hatta Kazaklarin bugun dahi calip söyledikleri iki telli “dombira” sazinin aynisi oldugunu söyledik. Ayrica buluntunun bir Mogol mezarindan degil, Türk mezarindan ciktigini da ifade ettik. Bunun en büyük delili de sazin sapindaki Türk runik yazisiydi. Bundan dolayi, bu sazin Mogollara ait oldugunu iddia etmenin abesle istigal olduguna işaret ettik. Kopuz aletinin yayli bir çalgi oldugunu ve bu sebeple sapinin kalin olmasi gerektigini, oysa bunun ince oldugunu ve tellerine parmakla vurularak çalindigini belirttik.
Sazin sapinin egriligine gelince, bunun dogal oldugunu, çünkü herhangi bir sazi bir duvara yaşli olarak belli bir muddet birakildigi zaman sapinin egrildigini soyledik. Çünku sazin teli vardir. Telden dolayi sap egrilmektedir.
Biz sazin sapindaki runik yaziyi inceledik. Yazi Türk dilinin uyum kuralina uygun yazilmamiştir. Bu durum ise, bu yazinin Turk runik yazi sistemine reform yapilmadan once yazildigini bize gostermektedir. Yazi reformunun 552-570 yillari arasinda gerçeklestigini düşünürsek, bu saz bu yillardan önce yapilmiş olmalidir. Reformdan önce eski Türk bitiglerinin harf ve isaretleri birbirine bitişik şekilde yazilmaktaydi. O donemde yazinin gramer kurallari yapilmamisti. Bundan dolayi biz sazdaki yazinin V. Yuzyila ait oldugunu düşünüyoruz.
Sazda su yaziyi gormekteyiz:
“župar kuu čore sebit idmis”
(Nefis ezgi bizi mutlu eder).
Yazidan su sonuclari cikarabiliriz:
1. Yazi reform öncesine aittir. Çünku, ses uyumu yoktur.
2. Yazidaki ezgi manasina gelen “kuu” kelimesi eski Turk metinlerinde “kugu” olarak da gecmektedir. Ortadaki “g” sesi zamanla dusmustur. V. yuzyilda bu “kuu” olarak soyleniyor olmalidir. Bugunku Kazak Turkcesinde hala yasayan “kuy” kelimesinin telafuzuna benzemektedir. Bu kelime erken Ortacag’da Çince metinlerde “ch’u” olarak gecmektedir.
3. “čore” kelimesini eski Turk dilleri sozluklerinde bulamadim. Kazaklar kecileri “sore, sore, sore” diye belirli bir makamla soyleyerek cagirirlar. Demek ki, bu soz makam, musiki manalarina gelmektedir. Bu durum bize bugunku XXI. yuzyilda bir cok Turk halklarinda mevcut “dombira kuy” musikisinin daha V. Yuzyilda gelisimini tamamlamis oldugunu gostermektedir.
Sazin basi: Sazin basi ceylan (bugi) veya bulanin basina benzemektedir. Gunumuzun sazlari gibi duz degil. Eski devir geleneklerine gore, hayvan stiliyle suslenmistir.
Tîrkler Islamiyete girdikten sonra hayvan stili süslemelerini birakmiştir. Çünku, Goktanri dininin tum aliskanliklarini terk etmeyince, tam Musluman olmak mumkun degildi.
Efsane ve 1500 sene onceki saz: Kazaklarda dombira veya sazin nasil meydana geldigi konusunda bircok efsane mevcuttur. Bunlarin bazilari B. Saribayev, K.Jubanov, O.Janibekov ve A.Seydimbekov gibi arastirmacilarin kitaplarinda yer almaktadir. Dombira ve dombira kuyleri / ezgileri konusunda bu arastirmacilarin eserlerinden faydalandik.
Akselev Seydimbek’in “Cift Tel Efsanesi” hakkinda yazdigina gore, cok eski devirlerde bir genc daglarda geyik avlayarak gecimini temin ediyormus. Bir gun yuksek daglarda, bir maral vurdu. Onu aşagiya indirmek icin iskembe ve bagirsaklarini boşaltti.
Aradan aylar geçtikten sonra, avci genç disi marali vurdugu yere tekrar gelir, burada kulagina vizilti gibi sesler gelir. Dikkatle etrafina baktiginda, birkaç ay once vurdugu maralin bagirsaklarinin akbaba gibi les yiyici kuslar tarafindan yenirken, agac dallarina takili kalmis oldugunu gordu. Vizilti gibi ses dala takilip kurumus bir cift bagirsaktan gelmekteydi. Ruzgâr estikce, dallara gerili bir bicimde takilmis olan bagirsaklardan farkli farkli hos sesler geliyordu. Avci gence bagirsaklar dile gelmis gibi gorundu ve daldan bu bir çift kurumuş bagirsagi alip eve getirdi ve tahtadan yaptigi bir alete takar. Bagirsaklara parmaklariyla vurdukca agac dallarindaki gibi hos sesler cikarir. Bu sadece gencin degil, onu dinleyen herkesin hosuna gider. Onlari cesitli duygulara surukler. Boylece dombira herkesin sevdigi bir musiki aletine donusur. Günümüzde de bazi yerlerde Kazaklar dombiranin tellerini hala kurutulmus bagirsaklardan yaparlar.
Efsane bizlere bunlari anlatirken, bundan 1500 sene önce yapilmiş ve Altaylarda bir magarada günümuze ulaşan yaşli sazin karnina maralin, geyigin resimleri yapilmiştir. Hatta sazin sapinin ucuna da maral veya geyigin başi konmuştur. Bu hayret verici bir durumdur. Acaba bu bir rastlanti midir, yoksa tarihi hakikat midir? Efsanede geçenleri, bu yasli “bilge” saz kendi varligiyla teyit etmektedir.
Turklerdeki “kuy” kelimesine tekrar donersek, konar göçer halklarda özellikle Türk-Mogol halklarinda ezgi manasindaki “kuy” kelimesi en kutsal ve önemli kelimelerden biridir. Belki bu yuzden Türk-Mogol halklarinda “kuy” ve “kök” yani “gök” kelimeleri “Tanri” kelimesiyle eşanlamlidir. Baska bir deyişle, “kogu, ku:u, kok” gibi çeşitli kullanimlari olan bu kelimeler Göktanri inanciyla yakindan ilgili oldugunu gösteren tarihi ve manevi bulgular mevcuttur.
Turk halklarinin kaganlik devirlerinde kaganin altin işlemeli Ak Keçe Evinde her sabah gun kuy, yani ezgi ile karsi alinirdi. Daha acik bir ifadeyle bu bir gelenekten ziyade, Göktanri inanciyla ilgili bir rituel olmalidir. Kaganlik merkezinde çalinan ezgi / kuyun sayisi bir sene icinde gunlerin sayisina uygun olarak 366 idi. Bunu “Tanri’nin 366 bolum kuyu” olarak adlandiriyorlardi. Yilbaşi baharda gece ile gunduzun birbirine esitlendigi (22-23 Mart) gunden baslardi ve bu gune “Ulusun ulu gunu” denir ve büyuk şölenler yapilirdi. Ulusun ulu gununde tum kaganligin dilek ve isteklerini Tanri’ya ulastiran 9 kuy calinirdi. Eski Yunan tarihcilerinden Quintus Curtius Rufus (M.S. I. Yuzyil) “Buyuk Iskender’in Tarihi” isimli kitabinda Orta Asya konar gocerlerinin Ulus bayramini nasil kutladigini yazmaktadir. Ulus gunu guneş dogmak uzereyken Kaganlik Merkezinin üstüne güneş sembolu olan bayragin çekildigini, bir tepeye hepsi kirmizi elbiseler giymis ve bir yili sembolize eden 365 delikanlinin cikarak nevruz solenini baslattigini hayranlikla yazmaktadir. Buna benzer bir Göktanri inancini musiki araştirmacisi Abdulkadir Meragi de “Zubdet’ul Edvar” isimli eserinde soyle ortaya koymaktadir: “Turk-Mogol sarki ve kuyleri su sekilde ûç kisma ayrilir: musiki aletiyle calinan bir turu vardir. Onlara “kökler” denir, sesle söylenenlerine “ir” ve “dola” diye isimlendirilir. Eski Türk ülkesinde kuyun sayisi 366’dir. Bir sene içinde kac gun varsa, o kadar kuy / ezgi olur. Onun her biri her gun hanin onunde calinir. Bunlarin içinde en asili ve en buyugu 9 kuydur”.
Bu tarihi kaynak eski devirlerde bile Türkler arasinda saz enstrumani, ezgi sanati, onlari anlama, hissetme ve saygi duyma benliginde duyma kulturu bugunku seviyeden asagi olmadigini göstermektedir. Bu konuda en son arkeolojik bir kaynak 2008’de Mogolistan’da Bayanhongor bolgesi, Galuut yerleşimi Olonuur ovasinda bulunmustur. Burada bulunan Turk mabedinin kalintilarinda VII-VIII. Yuzyillara ait bir yazi bulunmustur. Tasa kazinmis yazida “Izgilik Çor sekiz cesit saz musiki aletine vakif oldugu için sert taştan yapilmiş bir mabet inşa ettik” denilmektedir.
Bu durum bize VII-VIII. yuzyillarda Gökturklerde 8 çesit saz oldugunu, bu sazlari calip soyleyene sonsuz mabed insa ettiklerini gostermektedir. Bu da bir zamanlar eski Turklerin saza, musikiye, saz sanatina ne derecede buyuk onem verdigini bildirmektedir.
Bu sazlarin en V. Asirda yapilmis en eskisi Mogolistan’da bir magarada bulunarak gunumuze ulasmis bulunmaktadir. Bu, gunumuzde calmali sazlarin dunyadaki en eskisidir. Dünyanin bir cok ûlkesine yayilmiş bulunan yayli çalgilardan kopuzun X. Yuzyildan beri kullanilmakta oldugu tahminleri yapilmaktadir. Bu sebeple kopuz yayli çalgilarin atasi olarak kabul edilmektedir. Öyleyse çalmali sazlarin en eskisi ve atasinin da “dombira” oldugunu söyleyebiliriz.
Avrasya’nin iki kitasinda da dombira sazinin çok yaygin oldugunu gosteren dil malzemeleri elimizdedir. Türk halklarindan Kazaklarda “dombira”, Karakalpak, Nogaylarda “dombira”, Tuvalarda “dambira”, Kirgizlarda “dungir”, Türkmenlerde “tamdira” («dutar»), Özbeklerde “tambur”, Ruslarda “domra”, Afganlarda “dambura”, Iraklilarda “tunbur”, Mogol kokenli Halkalarda “dombir”, Buryatlarda “dombir”, Kalmuklarda “dungirma” olarak gecmektedir. Bu durum bize dombira çalgisinin Avrasya halklari arasinda ne derece çok yaygin olduguna isaret etmektedir.
Sonuç itibariyla mizrapli Türk sazlarin atasinin dombira oldugunu soyleyebiliriz. Mogolistan’da 2008 yilinda bulunan V. Yuzyila ait Hun sazinin dunyadaki en eski Türk sazi oldugunu ve bugunku Kazaklardaki dombira ile ayni oldugunu soyleyebiliriz. Biz bu dombirayi esas alarak bir benzerini yaptirmiş bulunuyoruz. Sazdaki runik yazi da eski Turklerde musikinin, özellikle kuy, yani ezginin çok önemli bir yere sahip oldugunu göstermektedir. Bu kuy kelimesi de bugun Kazaklarda aynen devam etmektedir. Kazak bestecileri birbirinden güzel bestelerle kuyleri zenginleştirmektedir.
Degerli hocamiz Prof. Dr. Karjavbay Sartkojaulina Mogolistan’da bulunan 1500 yillik sazi Mogol bilim adamlarina Türk sazi veya dombirasi oldugunu kanitlayip ilim alemine kazandirdigi icin ne kadar tesekkur etsek azdir. Sazi Mogol arkeologlar bulmakla birlikte, onun sayesinde haberdar olduk. Boylece sazin tarihini daha da gerilere goturecek somut bir bilgiye ulasmis bulunuyoruz. Degerli hocamiza saglikli uzun omurler diliyoruz.
Prof. Dr. Abdulvahap KARA,
Türk Dil Tarih Kültür Birliği. Aýdym-saz sungaty